Herkesin bir hikayesi vardır, anlatmak istediği...
Benim de bir hikayem, bir yolculuğum var: Boş bir sayfa, diyorum ben adına.
Kimi zaman renkli kağıtlara siyah – beyaz kalemlerin dokunuşuyla kimi zamansa siyah – beyaz kağıtlara rengarenk kalemler ile dizilen kelimelerin; hayatı renklendirmeye çalışmasıyla başlıyor çünkü yazma arzusu.
Edebiyatla beslenen, fikirle şekillenen, karakterle güçlenen ve tabii ki değişkenleri de göz ardı etmeden bir hayatın hikayesini yazma ve yaşama arzusu… İşte tam olarak bu, hayat gayem.
Toplumu geliştirebileceğini düşünerek sosyal sorumluluğa sığınmak, değişmeden dönüşebilme umuduyla kariyer yolculuğunda her zaman bir sonraki adımın peşine düşmek...
Word’de kendini ifade etmeye çalışırken ilham perisini aramak için defterlere yönelmek… Olmadı mı? Kağıdı, kalemi, bilgisayarı, klavyeyi yavaşça masaya bırakıp, kitaplıkta göz gezdirmek, kırılan tırnağına aldırmadan işaret parmağının ucuyla ezber yapar gibi altı çizili harfleri takip etmek…
Sevdiğim, sevmediğim, hayran kaldığım, hatta zaman zaman eleştirme haddine davrandığım zamanının ustalarının gölgesinde; düşüncenin, fikrin, iç görünün semâlarına dalıp tekrar o boş sayfanın başına oturarak yeni bir hikayeye başlamak…
Dost meclisini toplayıp karşılıklı iki kelam ettiğin sohbetlerde farklı bakış açılarını değerlendirmek…
Kısacası benim için mesele;
Olduğu kadar değil, olana kadar mücadele etmek…